Refet Yinanç'ın kaleminden Mükrimin Halil Yinanç

‘’Mükrimin Halil Yinanç, Türkiye’nin tarih alanında yetiştirdiği otorite isimlerinden biridir. Hakkında yazılmış yazılardan derlediğim bu kısa biyografisini onu rahmetle anarak yeni nesle aktarmak ve tanıtmak istiyorum.’’

Mükrimin Hoca bütün ömrünü kütüphaneler ve üniversite arasında geçirmiştir. Çalışma kudreti ve hafızası sayesinde büyük şöhret kazanmış ve çevresinde ‘’ Asır asır, sene sene; hatta gün be gün tarihi yaşayan adam’’ olarak tavsif edilmiştir. Ondan ders almış yada sohbetine katılmış kişilere göre Mükrimin Hoca bir ‘’ sohbet adamı ‘’ydı. Ele aldığı her tarihi olayı büyük bir vukufiyet ve heyecanla anlatırdı ki bu yüzden onun için ‘’Tarihi takrir etmez adeta temsil ederdi’’ denilmiştir. Yıllar boyunca bilgi hazinesini etrafındakilere cömertçe açmış, sadece üniversite kürsüsünde değil, halkevleri, kahvehaneler ve muhtelif sohbet meclislerinde insanlara tarih zevki aşılamıştır. Öyle ki bu bol sözlü neşriyatın yeterince yazılı eser vermesine mani olduğu dahi ileri sürülmüştür. Oysa Hoca’nın, Türk Tarihinin önemli bir devresi sayılan Selçuklu dönemiyle ilgili kaleme aldığı kimi eserler ve Osmanlı dönemini de kapsayan makaleler halen tarihçilerin sıklıkla müracaat ettikleri kaynaklar arasındadır. Bunlardan en meşhuru ‘’Anadolu’nun Fethi’’ adlı mühim çalışmadır. Mükrimin Hoca’nın Selçuklu tarihiyle ilgili henüz gün yüzüne çıkmamış, ilim âlemince bilinmeyen notları da mevcuttur. 


Mükrimin Halil Yinanç, 1900 yılından Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde dünyaya gelmiştir. Babası Malatya ve Diyarbakır kadılıklarında bulunmuş, aynı zamanda müderrislik de yapmış olan Halil Kamil Efendi’dir. Eski ve köklü bir aileye mensup bulunan Yinanç sülalesi, Osmanlı döneminde çeşitli vilayetlerde kadılık yapmış olan dedesi Halil Efendi’ye nispetle ‘’Halil Efendiler’’ diye anılmaktadır. Rivayetlere göre sülale Elbistan ‘a 18.yüzyılın başlarında Kayseri’den göç ederek gelmiştir.

Mükrimin Hoca ilk tahsilini babasının nezaretinde gerçekleştirmiş ve henüz sekiz yaşındayken Kur’an-ı hıfzetmiştir. Sıbyan mektebine gitmeyip Elbistan rüşdiyesine girmiş daha sonra da babasının memuriyeti nedeniyle Malatya rüşdiyesine ve idadisine, bir süre de Mardin ve Diyarbakır idadisine devam etmiştir.1913 yılında idadilerin liseye çevrilmesiyle birlikte Diyarbakır Lisesi ve İstanbul Gelenbevi Lisesi’nde tahsilini sürdüren Hoca, 1916 yılında Darü’l-Fünün Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’ne kaydolmuştur. Küçük yaşlardan itibaren aileden aldığı ilmi bilgilerin ve yeni devrin önemli şahsiyetlerinden olan Şerafettin Yaltkaya, İsmail Sadettin, Ali Emiri Efendi, Ahmet Tevhid, Necip Asım, Mehmet Arif, Kilisli Rıfat ve İsmail Saib Hoca gibi önemli ilim adamlarının da teşvik ve destekleriyle erken yaşlarda İslam tarihi ve Türk tarihiyle ilgili derinlemesine çalışmalara yapmaya başlamıştır.

Bedi N.Şehsuvaroğlu, Mükrimin Hoca’nın, tahsilinin ilk yıllarını anlattığı şu ifadelerini nakletmiştir:
‘’İlk tahsilimi hususi olarak baba ocağında yaptım. İlkokula gitmedim. Sekiz dokuz yaşlarında hafız-ı Kur’an oldum. Babamın her cüzü hıfzettikçe verdiği bir sarı lira beni bu hususta çok teşvik etmiştir. Sonra Elbistan’da rüsdiyeye başladım ki bugünkü ilkokul dördüncü sınıf karşılığıdır. Böylece dört ve beşinci sınıfları Elbistan’da okudum. Babam Malatya’ya tayin edildiğinden rüşdiye üçüncü sınıfla idadi ikiyi Mardin’de, üçü de Diyarbakır’da okudum. O sene, yani 1913’te idadilerin adı liseye çevrildi. İdadi üç, onuncu sınıfa karşılık tutuldu. Demek ki 1913’te lise ikinci sınıfta idim. Son iki sınıfı İstanbul’da Gelenbevi Sultanisi’nde bitirerek lise mezunu oldum. Prof. Şemseddin Günaltay Sultani’de müdürümüz idi. Bilahare babamı ikna ederek 1916’da Edebiyat Fakültesi Tarih şubesine girdim ve 1919’da da mezun oldum. Aynı sene Mülkiye’ye kaydolarak 1921’de de oradan mezun oldum. Prof. Ali Nihad Tarlan Edebiyat Fakültesi’nden, Prof. Hilmi Ziya Ülken de Mülkiye ‘den arkadaşımdı.

Evvelce okulda ve evde aldığım derslerle Arapça ve Farsça ’yı öğrenmiştim. Bu sebeple Edebiyat Fakültesi’nde iken hep İslam tarihi ile meşgul oluyor ve mümkün olduğu kadar eski kaynaklara inmek istiyordum. Bu hususta Şerafettin Yaltkaya, İsmail Sadeddin ve Şirvanlı Sadreddin efendilerden aldığım derslerin büyük faydası oldu.’’

1920 yılında Mükrimin Hoca’nın babası Haçin’de (şimdiki Saimbeyli) kadı iken eşi ile birlikte Ermeniler tarafından işkence ile öldürülmüştür.

1921 yılında Mülkiye’den mezun olan Mükrimin Halil, Tarih-i Osmanlı Encümeni’nde kütüphane memuru olarak göreve başladı. Aynı zamandan öğretmenlik görevi de yapıyordu. Ayasofya, Nuruosmaniye, Süleymaniye ve Ali Emiri gibi önemli kütüphanelerde yaptığı değerli çalışmalar neticesinde meslektaşlarının büyük teveccühünü kazandı. Abdurrahman Şeref, Ahmed Refik, M. Fuad Köprülü ve Tevhid Bey gibi önemli simalarla olan yakınlığını iletti.1921- 1925 yıllarındaki kütüphane memurluğu esnasında hizmetleri münasebetiyle büyük takdir gördü ve araştırma yapmak üzere Paris’e gönderildi. Burada Bibliotheque National’De yer alan Türk ve İslam tarihine dair yazmalar üzerinde çalışmalar yaptı.

1928 yılında Paris’te bulunduğu esnada Türk Tarihi Encümenine muavin üye seçildi. İki yılı aşkın bir süre Avrupa kütüphanelerinde incelemede bulunan Mükrimin Halil, yurda döndükten sonra kütüphane memurluğuna devam etmekler beraber Galatasaray ve Kabataş Liselerin de tarih öğretmenliği görevinde bulundu.1931 yılında kurulan Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti (Türk Tarih Kurumu)’nun kurucu üyeleri arasında yer aldı.1933 yılında, üniversite reformu sonucunda kurulan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin Ortaçağ Kürsüsü’ne tarih doçenti unvanıyla atandı.1941 yılında profesör ve 1957 yılında ordinaryüs profesör unvanlarını aldı.

1950’li yılların başından itibaren hemen her yıl veya iki yılda bir baba ocağım dediği memleketi Elbistan’a gelerek babam merhum Halis Yinanç’a misafir olurdu. Evimiz ziyaretçilerle dolup taşardı.1953 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanlarından Reşat Şemsettin Sirer ile Elbistan’a geldi. O yıl Hoca beni ve kardeşim Taceddin’i babamın muvafaktı ile evlad edindi. Reşat Bey’e beni işte büyük oğlum diye tanıtmıştı. Reşat Şemsettin Bey, Elbistan dönüşü Tokat’ın Reşadiye ilçesinde bindiği aracın uçuruma yuvarlanması sonucu hayatını kaybetti. Mükrimin Halil Bey son olarak Elbistan’a 1958 yılı yazında geldi. O yılın Ekim ayından babam vefat etmişti. Aynı yıl bende fakülteye başlamıştım. Kendisine bey baba diye hitap ettiğim Mükrimin Hoca’yı defalarca Elbistan’a gitmesi için zorlandımsa da ‘’ kendimi toparlayayım beraber gideriz’’ dedi ise de bir daha nasip olmadı.

Mükrimin Halil Yinanç, İstanbul’da 21 Aralık 1961 tarihinde Perşembe günü sabah saat 06.55 civarında hayata gözlerini yummuştur. Onun ölümünü, daha önce asistanı olan merhum Fikret Işıltan şu cümlelerle anlatmıştı:

‘’ 1 Aralık 1961 Cuma sabahı arkeoloji dershanesinde toplanan Ortaçağ tarihi tezli öğrencileri, ders saati geldiği halde, hocalarının gelmediğini görünce, hocanın evine telefon ettiler. Dersinin olduğunu unuttuğunu söyleyen hoca alel-acele derse girip, Anadolu Selçuklu Sultanı Mesut’u anlatmaya başladı; altı satır kadar not tutabilen öğrenciler, dili güçlükle dönen ve gözü tuhaf bakan hocanın gayr-i tabii halde olduğunu gördüler.Mükrimin Bey: ‘Çocuklar ben konuşamıyorum’ dedikten sonra, dirseklerini masaya dayamış ,başını ellerinin arasına almıştı.Durumdan haberdar edilen bazı öğretim üyeleri telaşla koşarak hocayı odasına getirttiler.Meşhur kırmızı koltuğuna uzattılar.Mükrimin Hoca’nın sol tarafı hareket etmiyordu.Doktor tarafından yapılan ilk yardımı müteakip Haseki Hastanesi tedavi kliniğine götürülen hoca evine haber verilmesi isteğini güçlükle anlatmaya muvafık olduktan sonra, sarf ettiği bütün gayrete rağmen sözle veya yazı ile meramını ifade edemedi.17 Aralık Pazar gününden sonra hastalığın vehamete doğru gittiği ve kurtuluş ümidinin olmadığı öğrenildi.nitekim 21 Aralık 1961 Perşembe günü sabah saat 06:55 ‘Te Mükrimin Halil Yinanç hayata gözlerini kapadı.’’

22 Aralık 1961 Cuma günü, Cuma namazını müteakiben düzenlenen cenaze törenlerinin ardından Merkez Efendi Mezarlığı’na defnedildi.

Mükrimin Halil Yinanç, kıymetli çalışmalara imza atmış olmasına, yurt ve dünya çapında tanınan meşhur bir âlim olmasına rağmen hep ‘’ İlim satırda değil sadırdadır’’ derdi. Ancak 8.yüzyıldan 17.yüzyıla kadar Türk-İslam tarihi ile ilgili Doğu ve Batı dillerindeki kaynakları satır satır tarayarak notlar çıkarmıştır. Bu notlara uzun süre kendimi yeterli hissetmediğim için el sürmedim. Daha sonra da Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümüne atandığım için alan değişikliği dolayısıyla hep erteledim. Notlarını yayına başlamış bulunuyorum. İlk yayını Ekim ayında piyasaya çıkacak olan Farsça’dan Türkçe’ye çevirmiş olduğu Selçuklu Tarihinin en önemli bir kaynak kitabı olan Selçukname’dir. Anadolu’nun Fethi adlı kitabı ve onun devamı niteliğindeki notları Kasım ayından itibaren yayına sunulacaktır.

Prof. Dr. Refet YİNANÇ
Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler 
Fakültesi / Uluslararası İlişkiler Bölümü
Öğretim Üyesi Mesleki Eğitim Fakültesi Dekanı